Devlet Yöneticilerine Örnek Olması İçin 9 Maddede İslam Hukukunda Şatafat, Hırsızlık ve Yolsuzluk

1. "Titremene gereksinim değil, ben kral değilim. Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum"

Kays îbn Hazim şunu anlattı: Bir adam Peygamber'e (s.a.v.) geldi. O'nun karşı durunca adam korkudan titremeğe başladı. Bunun üstüne Resulullah (s.a.v.): "Korkma bakımlı ol. Ben kral değilim. Ben oysa Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum." dedi. (Dominant, Müstedrek, H/4366; Hatib, Tarih, VI/277, 279; Zebîdî,- İthafu's-Sadeti-Muttakîn, VI1/142; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, IX/20.)

Hz. Muhammed'in sarayı olmadığı billiniyor. Fazla gösterişsiz koşullarda yaşayan   peygamber, öldüğünde ardındaki zaruri olarak kullandığı elbisesi, birkaç su kabı, içinde yıkandıkları tekne, iki adet kilim, bir çarşaf, makas, tarak, misvak gibi eşyaları, kılıç, ok, zırh, mızrak, miğfer'den oluşan silahları, “Düldül” adındaki bir devesi, savaş ganimeti olarak payına düşen ve devlet reisi olarak bundan gereklilik sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü olduğu; “Fedek” arazinin yarısı, Ümmü’l-Kura’nın üçte biri, Hayber’den kendisine düşen beşte biri olan payı ve Ben-i Nadir’den bir kaleden ibaret olan arazîyi bırakmıştır. Bunların tamamını da Müslümanlara tasadduk etmiştir. (bk. Tirmizî, Şemail, s.149)

Yani Hz. Muhammed İslam Peygamberi ve devlet reisi olmasına rağmen elindeki bu yetkileri kendisine servet almak için kullanmamış, kendi geçimine yerinde bir sadelikle yaşamıştır.

2. "Allah'ın elçisi bir günde iki öğün yemedi."

Hz. Muhammed'in vefatından sonraki yıllarda bir akrabası Hz. Ayşe'yi ziyaret eder. Hz. Ayşe  onun için bir sofra kurdurtur. Ve sonradan dayanamayıp ağlamaya başlar. Akraba sebebini sorar. Hz. Ayşe şöyle der:

"Ben doyuncaya kadar her yemek yiyişimde ağlarım,"

Akraba daha da meraklanıp, sorar:

"Niçin?"

“Çünkü Allah'ın Elçisi tüm ömrü baştan başa doyuncaya değin hiç yemedi. Sıkıntı içerisindeydi. Bir günde iki öğün yemedi. Ekmek yediği zaman hurma yemedi, hurma yediği vakit ekmek yemedi. Sürekli başkalarını kendine seçim ettiği için hep böyle yaşadı. Hemen ise halk müziği yediklerini eritmek için hap kullanıyor. Hz. Muhammed tüm ömrü baştan başa kızartılmış bir koyunu hiç görmemiştir.” (M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, I/381)

3. "Hz. Ebubekir geçinmek için Yahudi bir kadının keçilerini sağardı."

Ali Şeriati Hz. Ebubekir'in İslam Halifesiyken geçinmek için bir Yahudi kadının keçilerini sağma işiyle uğraştığını nakleder. Esasında Hz. Ebu Bekir, müslaman olduğu gün varlıklı bir insandı. 40 bin dirhem serveti olduğu rivayet edilir. Bütün servetini Hz. Peygamber'e mücadelesinde uygulamak üzere bırakmıştır. Hz. Ömer onun cömertliğini şöyle anlatır:

"Bir defasında İslam davası için Re­sû­lul­lah, yardımda bulunmamızı emir bu­yur muştu. Bu, servetimin fazla olduğu bir zamana rast geldi. İçimden, ‘Bugün Ebû Bekir’i geçebilirim!’ dedim. Malımın yarısını getirip Re­sû­lul­lah’a teslim et­tim. Re­sû­lul­lah:

“‘Ailene ne bıraktın, ey Ömer?’ dedi.

‘”Getirdiğim kadarını da aileme bıraktım.’ dedim.

“Azıcık daha sonra Ebû Bekir geldi. O da malının tamamını getirmişti. Re­sû­lul­lah (a.s.m.) ona da:

“‘Ailene ne bıraktın, ey Ebû Bekir’ dedi. Hz. Ebû Bekir’in verdiği yanıt şuydu:

‘”Onlara da, Allah ve Resûl’ünün sevgisini bıraktım.’"

Hz. Ebu Bekir'in Halifelik yaptığı dönemde millet malına karşısında çok alıngan olduğu, asla devlet gücünü mülk ve mülk elde etmek için kullanmadığı bilinmektedir. 

“Ben bunun üstüne, ‘Bundan Böyle hiçbir hayır yarışında Ebû Bekir’i geçemem!’ de­dim.”

4. "Rüşveti alan da veren de cehennemdedir."

Hz. Muhammed şöyle buyurur: "Rüşveti alana, verene ve arabulucu olana Allah lâ'net etsin. Allah'ın lâ'neti bilhassa cemiyet haklarını çiğne­mek; muhakemede haklıyı mağdur etmek için rüşveti ve­ren ve alanlar üstüne olsun. mükemmel biliniz ki rüşveti bölge da veren de Cehennem'dedir." 

Ebu Hüreyre'nin ravi olduğu bir hadise kadar "Resulullah, hükümde rüşvet alan ve rüşvet veren ve aracılık eden kimseyi lanetlemiştir." (Tirmizi, Ahkam 9, (1336)) Bir diğer hadise göreyse rüşvet bölge hırsızlık yapmış demektir. Muaz İbnu Cebel şöyle anlatıyor: "Resulullah (sav) beni Yemen'e göndermişti. (Hareket edip) yürüdüğüm vakit arkamdan birini göndererek geri çağırdı. (Yanına varınca): "Sana niye adam gönderip (geri çağırdığımı) biliyor musun?" buyurdular ve ilave ettiler: "Benim iznim olmadan hiçbir şey almayacaksın. Zira bu gulüldür (hırsızlık). Kim gulül yaparsa, aldığı şeyle kıyamet günü (Allah'ın huzuruna gelir). İşte bu (hususu tenbih etmek için) seni çağırdım, artık işine gidebilirsin." (Tirmizi, Ahkam 8, (1335))

5. "Annenin evinde otursaydın bu mallar sana armağan edilir miydi?"

Süleymoğulları kabîlesine zekat tahsildarı (âmil) olarak gönderilen İbn Lutbiyye, vazifesini bitirip Medine’ye döndüğünde hesabını Resulullah’a verirken şöyle der: “Ey Allah’ın Resulü! Şu sizin zekât mallarınız, bunlar da bana bahşedilen hediyelerdir.” Hz. Peygamber (sas) hayretle sorar: “Acayip şey! Sen içten adamsan söyle bakalım, ananın babanın evinde otursaydın bu mallar sana armağan edilir miydi? Bunu bir dene bakalım!” Daha Sonra âmillerin hediye almalarını kesinlikle yasaklar. (Buhârî, el-Hiyel, 15)

İslam hukukuna tarafından hangi isim altında olursa olsun bir şahsın ulus görevi nedeniyle bir başka şahıstan armağan alması yasaktır. Şayet bir ulus görevlisi, görevinden dolayı kendisine bir hediye verilirse bu hediyeyi de hazineye bağışlamakla mükelleftir.

6. "Devlet malından bir hırka çalan cennete gidemez"

Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-den söylenti edildiğine göre şöyle demiştir:

"Hayber savaşının vukû bulduğu gün Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in ashâbından birkaç kişi gelerek 'Filân şehit, filân şehittir!..' dediler. Nihayet bir kişinin yanına vararak 'Bu da şehittir!' dediler. Bunun üzerine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

"Hayır! Ben onu aşırdığı bir hırka yoksa yağmurluktan dolayı cehennemde gördüm." buyurdu. Sonradan da:

"Ey Hattab oğlu! Git de: 'Cennete müminlerden başkası giremez.' diye topluluğun içinde nidâ et!' buyurdu. Ben de çıktım ve:

'Dikkat! Cennete müminlerden başkası giremez!' diye nidâ ettim." (Müslim: 114)

Hz. Muhammed Huneyn savaşında ganimet malı bir deveden aldığı tüy parçasına sinyâl ederek: “Ey halk müziği! Bu tüy de sizin devlet malınızdan bir tüydür… Ganimet malına ihanet, ehline aleyhinde kıyamette utanç sebebidir,  ateştir” demiştir.

İslam Hukuku'nda sayısız delille millet malına riayetsizlik yasak, millet malının zimmete geçirilmesi veya çalınması en büyük suçlardan sayılmıştır. Öyle ama herhangi bir kimsenin kamuya ait olan hayvanı cılız düşürüp de öyle geri verecek şekilde binmesi deha helâl değildir.

7. "Ey kızım yoksulların ve yetimlerin durumu daha kötü"

El değirmeniyle buğday öğütmekten, kuyudan su çekerek taşımaktan elleri nasırlaşan, halsiz düşen sevgili kızı Hz. Fatıma devlet hazinesinden istekte bulundu. Hz. Muhammed “Kızım! Yoksulların ve yetimlerin durumu daha fena, onların senden daha pozitif hakkı var” diyerek bu talebi yerinde bulmadı.

İslam Hukukunda devlet idarecilerinin kamu malından kendi aileleri lehine tasarrufta bulunması meşru olmadığı gibi, bu bir hırsızlık olarak telakki edilir.

8. "Kızım Fatima da çalsa elini keserdim."

Hz. Muhammed'in önüne Kureyş kabilesinden, asil soydan Fatıma isimli bir bayan getirirler. 

Kadın hırsızlık yapmıştır ve cezalandırılacaktır. Kureyş’liler araya Peygamber Efendimiz’in fazla sevdiği Sahabeden Usame’yi koyarak ayrıcalık etmek, Fatıma’yı cezadan kurtarmak isterler Kendi kabilesinden birisi aleyhinde bile olsa; adaletten terketmek teklifi Rasulullah Efendimiz’e pek ağır kazanç ancak, hemencecik şunları söyler:

“Ey halk müziği! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onlar içlerinden itibarlı ve zengin olanlar birşey çalsa onu bırakırlar, cılız biri bir şey çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim fakat, böylesine olağan bir işi Mahzum kabilesinin Fatıma’sı yok de kızım Fatıma yapmış olsa idi, emin onun da elini keserdim."

9. "Çaresiz kimselere zulmedenlere Allah'ın gazabı daha şiddetlidir."

Hz. Muhammed şöyle buyuruyor: "Allah'dan diğer asistan bulamayan çaresiz kimselere zulüm edenlere karşısında Allah'ın gazabı daha şiddetlidir."  Bir başka hadis ise şöyle: "Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun bedduası bu­lutların üstüne çıkarak Allah'ın huzuruna varır. (Bedduasını dinleyen) Hz. Allah söyle der: “İzzet ve azametim üzerine ant ederim ki, geç de olsa sana takviye ederim.

Hz. Muhammed insanlara sadece acımasız olmamayı tembihlemiyor, zalimin yanına da durmamayı öğütlüyor. Nitekim bir hadiste şöyle buyuruluyor: "Hak sahibi bir kimsenin gösterdiği delilleri bozup hakkını elinden alan zalime yardım eden kişi, Allah'ın rahmetinden ve Peygamberin şefaatından yoksun kalır."

sizlere www.ensonhukuk.com farkıyla sunulmuştur
Sonraki
« Önceki
Önceki
Sonraki »
Thanks for your comment